16 Ekim 2016 Pazar

VİCTOR ROMAN "Sopron'da bir Transylvanialı"


Evet öhöm böhöm ses kontrol...Herkes hazırsa Macaristan'ın güzel mi güzel sınır şehri Sopron'dan bildiriyorum. Bizde sınır şehri deyince tabi aklımızda hep olumsuz kavramlar beliriyor, hep savaşla terörle ilişkilendiriyoruz "sınır" kelimesini haliyle. Burada ilk kez sınırda yaşamanın huzurlu da olabileceğini öğrendim. Komşu Avusturya'dan çok sayıda ziyaretçi hafta sonlarını geçirmek için Sopron'a geliyor, Almanca anlaşıyorlar. Geçinip gidiyorlar güzelce...

Neyse konumuza gelelim. Eğitim sebebiyle bir kaç ay bulunacağım Sopron'un altını üstüne getirdim tabiri caizse. Zaten küçük bir şehir olduğu için çok da zor olmadı. Müze müze üstünde koymadım. Meydan, sergi bırakmadım. Oh ne güzel yaptım! İşte şimdi sizi sebebi ziyaretim olan "Victor Roman" sergisi için  Orsolya Meydanı'ndaki Soproni Muzeum'a götüreceğim. Orsolya Ter, sokakların arasında kalan küçük bir avlu gibi daha çok. Genel görüntüsü şu şekilde;

   

Soproni Muzeum da bu görüntünün tam sağında yer alıyor. Adı müze olarak geçse de aslında küçük ama güzel bir sanat galerisi, aralıklarla değişen sergiler yer alıyor burada.


Sağda solda "Victor Roman" heykel sergisi afişlerini görüyordum, izleri takip ettim ancak bir kaç gün kapalıydı galeri. Sonunda dün kapılarını bana da açtı. Müzenin girişine dair bir kaç fotoğraf daha paylaşayım izninizle, çünkü burada sergiler kadar binalar da anlatılmaya değer.



Girişten yukarıya bu merdivenden çıktıktan sonra şöyle perdeli ve esrarengiz bir kapıdan içeri giriyorsunuz. Gel gör ki bu nadide girişi bulanık çektiğim için elime elime vurasım var :)  


İçeri girince sizi solda bir kapı daha karşılıyor. Biraz korku filmi tadında bir türlü sergiye ve herhangi bir insana ulaşamamanın verdiği merakla ikinci kapıyı da atmosfere uygun bir gıcırtıyla açıyorum, o da ne! İçeride geçen gün "Old Sinagog'u" gezerken rastladığım aynı görevli kadınla göz göze geliyorum. Kendisi görevli masasına oturmuş çantasının sökülen fermuarını dikiyor. Çok tenha bir ortamda tanıdık bir yüze rastlamanın sevinciyle " Ohhh youuu!" filan diyorum kadına. O da beni tanıyor, çünkü hiç ingilizce bilmeyen bu kadıncağıza etmediğimi bırakmadım Old Sinagog'ta. Her ayrıntıyı o anlamadıkça daha çok sordum. O yüzden o benim kadar sevinmiyor beni gördüğüne. "Gene geldi beni buldu bu pigme!" der gibi daha çok! Fotoğrafı var kendisinin, hem de en doğal ortamında dikiş dikerken, ama özel hayata saygıdan tabi koymayacağım, yine de tanışmanızı isterdim. Rus askeriyle anne şevkati arasında gidip geliyor yeri benim dünyamda. Hiç bir dilde anlaşamamıza rağmen canla başla her şeyi anlatmaya çalışıyor. Hiç üşenmiyor müzedeki tek kişi olmama rağmen kalkıyor ışıkları açıyor, video oynatıcıyı çalıştırıyor, oturup dikişine devam ediyor, aralarda Victor Roman'ın hayatının anlatıldığı Macarca filmde kendince bana belirtmeyi önemli saydığı şeyleri tekrar ediyor. "Biruder biruder! diyor yani "bak bu Victor'un kardeşi o da Fransa'ya gitti diyor" kaçırmayayım diye ayrıntıları. Bence işinde çok iyi yani, sanırım o yüzden bütün müzelerde kendisini görevlendirmeyi tercih ediyorlar.

Victor Roman "ilk heykellerinden"
Neyse efendim yine lafı uzattım. Serginin bulunduğu salona kafamı çevirdiğimde içeride hiç bu kadar görkemli bir sergiyle karşılaşacağımı tahmin etmemiştim. Roman Victor 1937-1995 yılları arasında yaşamış, Transylvania'lı bir sanatçı. Hakkında bol miktarda Macarca, Fransızca ve Romanca kaynak var ve ben de özellikle sergide yer alan hakkındaki videoyu Macarca bilip daha iyi anlayabilmeyi isterdim. 20'li yaşlarında Fransa'ya giden ve burada çok ünlü bir sanatçı haline gelen Roman'ın sanatında doğup büyüdüğü Transilvania'nin önemli bir etkisi olduğunu söylüyor eleştirmenler. Fransa'da Bobigny ve Viliers-le-Bel gibi pek çok yerde ve meydanlarda heykellerine yer verildiği yine izlediğim videodan çıkan sonuçlardan. 70'li ve 80'li yıllara damgasını vurmuş, 90'lara kadar üretimini sürdüren üretken ve büyük bir sanatçıyla karşı karşıyayız. 70'lerin modernist ve minimalist etkisi heykellerinde hemen dikkati çekiyor, " Aaa biraz Miro gibi sanki, şu da Calder'e benziyor diyesi geliyor insanın, bunun sebebi dönemsel anlayış ve etki hiç kuşkusuz. Zaten diyemeden aktarımındaki yalınlık ve malzemeye hakimiyeti insanı büyülüyor. Biraz da söylendiği gibi doğduğu toprakların etkisinden olacak kırsal bir takım araçların yeniden yorumladığına ve bu yolla da kendine has bir öznellik yakaladığına şahit oluyoruz. Bu kırsal araçları totemleştirirken toprağa olan bağlılığını ve inancını, bir yandan da insan elinin ürettiği bu araçlar aracılığıyla doğaya kafa tutan insanoğluna hem hayranlık hem de yergi gözlemliyoruz. Malzeme demişken Metal ve ahşap ağırlıklı olmakla birlikte seramik de sanatçının kullandığı malzemeler arasında. Ancak izlenimde hepsi metal  hissi veriyor ve görsel dil açısından bir bütünlük içinde. Metalden farklı bir malzemeden yapıldığını heykeli yakından incelemeden anlamak güç.  
    
Victor Roman
Seramik İdol


VictorRoman
İdoller
Victor Roman
     



Victor Roman

Victor Roman


Kişisel eşyalarının bulunduğu bölümü de inceledikten sonra bir de pencereden meydana tekrar bir göz atıyorum, çok güzel görünüyor. Galeri görevlisiyle kendi dillerimizde birbirimize teşekkürler ediyoruz. Başka bir müzede yine karşılaşmak üzere ayrılıyoruz.




Esma Burcu Sereli